Sinema endüstrisi, izleyicileri büyüleyici dünyalara taşıyan ve unutulmaz hikayeler anlatan güçlü bir araç. İnsanlığın ortak hayal gücünün bir yansıması, duyguların ve düşüncelerin görsel bir şöleni olarak yüzyılı aşkın süredir hayatımızda yer alıyor. Ancak bu büyüleyici dünyanın perde arkasında, çevresel etkileri ve kaynak tüketimi açısından önemli bir ayak izi bulunuyor. Sinema sektörünün sürdürülebilir bir geleceğe sahip olup olamayacağı sorusu, günümüzde giderek daha fazla önem kazanıyor.
Sektörün Sürdürülebilirlikteki Sınavı
Sinema sektörünün sürdürülebilirlik yolculuğundaki en büyük engellerinden biri, devasa prodüksiyonların yarattığı karbon ayak izi. Setler, kostümler, ekipmanlar, ulaşım ve enerji kullanımı, çevre üzerinde önemli bir yük oluşturuyor. Ayrıca, filmlerin dağıtımı ve gösterimi de enerji tüketimi ve atık üretimi açısından dikkate değer bir etkiye sahip. Bu nedenle sektör, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için köklü bir dönüşüm geçirmek zorunda.
Sürdürülebilir Sinema: Nasıl Mümkün?
Sürdürülebilir film yapımı, prodüksiyonun her aşamasında çevresel etkileri göz önünde bulundurarak yapılan bir dizi uygulamayı kapsıyor. Enerji verimliliği, atık yönetimi, geri dönüşüm, sürdürülebilir malzeme kullanımı ve yeşil ulaşım gibi pek çok faktör, sürdürülebilir bir film setinin temelini oluşturuyor.
Sinema sektöründe sürdürülebilirliği destekleyen ve teşvik eden birçok organizasyon bulunuyor. Bu kuruluşlar, sinemacılara danışmanlık hizmeti sunuyor, sürdürülebilir film yapımı üzerine kılavuzlar hazırlıyor ve filmleri çevresel etkileri açısından değerlendiriyor.
Değişimin İlk Adımları
Hollywood'un büyülü dünyası, ışıklar, kameralar ve aksiyonun ötesinde, karbon ayak iziyle de yüzleşiyor. Örneğin, Vancouver'ın sakin atmosferinde, "Virgin River" dizisinin setinde romantik bir sahne çekiliyor. Ancak bu sahne, alışılmışın dışında bir ışıkla aydınlatılıyor: Devasa bir bataryayla çalışan 18.000 watt'lık iki lamba. Yarattığı emisyon nasıl temizlenecek?
Sinema sektörünün bu ışıltılı hayatının karanlık yüzü Dünya’yı ele geçirirken, son yılların en popüler film üreticilerinden biri olan Netflix, 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yarıya indirme hedefiyle iddialı bir yolculuğa çıktı.
Netflix, "Virgin River" gibi yapımlarında dizel jeneratörler yerine devasa bataryalar kullanarak, bu soruna karşı bir adım atıyor. Ancak şirketin 2030 yılına kadar emisyonlarını yarıya indirme hedefine ulaşması, sektörün büyüme odaklı yapısı ve yaratıcı özgürlük anlayışı nedeniyle zorlu bir sınav haline geliyor.
Netflix, "Stranger Things" ve "Bridgerton" gibi yapımlarda da güneş enerjisi ve hidrojen gücü gibi alternatifleri deneyerek sürdürülebilirlik çabalarını artırıyor. Ancak şirketin emisyon azaltma ilerlemesi, 2020'den bu yana marjinal düzeyde kaldı. Büyüme, karbon azaltma çabalarını gölgede bırakıyor. Netflix'in Sürdürülebilirlik Başkanı Emma Stewart, yapım sayısının karbon ayak izinden ayrıştırılması gerektiğini vurguluyor, ancak henüz bu hedefe ulaşılmadığını kabul ediyor.
Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için, yenilenebilir enerji satın alımı, karbon kredileri ve yeşil tarife programları gibi farklı emisyon azaltma stratejilerini kullansa da, bu araçların etkinliği ve güvenilirliği konusunda tartışmalardan da kaçamıyor. Bu nedenle Netflix, eleştirileri dikkate alarak daha şeffaf ve etkili yöntemlere yönelmeyi hedefliyor.
İzleyici kitlesini ve hedeflerini büyütürken sera gazlarını azaltmanın mümkün olup olmadığını test etmeye devam etse de, şirketin agresif gelir büyümesi ve liderliğini sürdürme çabaları, iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor ve sürdürülebilirlik çalışmaları, yaratıcıların vizyonunun gerisinde kalıyor. Cambridge Üniversitesi araştırmacısı Hunter Vaughan, "Çekimi yapmak hala en önemli öncelik ve bu genellikle çevre dostu veya sorumlu bir yaklaşım değil" diyor.
Yine de farklı bakış açılarına sahip projelerle sektörü dönüştürmek de mümkün.
Örneğin dikkat çeken daha eski örneklerden biri, 2014 yapımı "The Amazing Spider-Man 2". filminin yapım sürecinde 49 tonun üzerinde malzeme geri dönüştürülmüş, görsel efektler için doğaya zarar vermeyen gazlar tercih edilmiş, tek kullanımlık plastiklerin azaltılması gibi sürdürülebilirlik adımlar atılmış ve binlerce öğün yemek yerel barınaklara bağışlanmış. Film, aynı zamanda prodüksiyon sürecindeki bu ekolojik yaklaşımlar sayesinde maliyet avantajı da elde etmiş.
Bir diğer dikkat çekici örnek ise 2018 yılında vizyona giren Jurassic World: Fallen Kingdom filmi. Çekim hazırlıkları sırasında tüm prodüksiyon departmanları için sürdürülebilirlik planları hazırlanmış, hibrit araçlar kullanılmış ve LED aydınlatmalara öncelik verilmiştir. Ayrıca film, gıda israfını önlemek için fazla yiyecekleri bağışlamış ve set malzemelerini yerel okullara dağıtmıştır.
Bu örneklerin yanı sıra 2019 yılında vizyona giren 1917, sürdürülebilir film yapımında önemli bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor. Film, karbon ayak izini azaltmaya yönelik adımlar atarak geri dönüştürülmüş malzemeler kullanmış ve atık yönetiminde çevreci yaklaşımlar benimsemiştir.
Sektörel Zorluklar ve Fırsatlar
Sinema sektörünün karbon ayak izini azaltmak kolay bir görev değil elbette. Yapım süreçlerindeki lojistik zorluklar, yeşil teknolojilerin maliyeti ve sektörel normların değişimi, bu dönüşümün önündeki engellerden sadece birkaçı. Ancak Netflix, bu zorlukların üstesinden gelmek için somut adımlar atma konusunda kararlı. Walt Disney Co. ve kâr amacı gütmeyen RMI ile birlikte başlatılan Clean Mobile Power Initiative, girişimlere finansman ve test imkanı sağlıyor. Ancak daha anlamlı emisyon azaltımları için her yapım için bir karbon bütçesi belirlenmesi ve hem yapım sayısının hem de her yapımın izin verilen emisyon miktarının sınırlandırılması gerekiyor. Fakat bunlar aşılamayacak zorluklar değil. Sürdürülebilir film yapımı, sadece teknik bir dönüşüm değil, aynı zamanda bir kültürel değişim gerektiriyor.
Sinema sektörünün sürdürülebilir bir geleceğe sahip olması için, yapımcılar, yönetmenler, oyuncular ve tüm sektör paydaşları, sürdürülebilir uygulamaları benimseme, farkındalık ve iş birliği içerisinde bu konuda öncü olma sorumluluğuna sahip olurlarsa, seyirciler de bilinçli tercihler yaparak ve sürdürülebilir prodüksiyonları destekleyerek bu dönüşümde önemli bir rol oynayabilir.
Sinemaseverler için Öneriler:
Bilinçli Tüketim: Sürdürülebilirlik değerlerine sahip yapımları tercih edin.
Sektörü Destekleyin: Yeşil dönüşümü destekleyen şirketleri ve yapımları takip edin.
Farkındalık Yaratın: Sürdürülebilir film yapımının önemi hakkında konuşun ve çevrenizi bilinçlendirin.
Ancak sinema endüstrisindeki bu yeşil girişimlere rağmen, şeffaflık ve sürdürülebilirlik konusunda tam bir denetim mekanizması bulunmuyor. Özellikle büyük stüdyoların çevre dostu vaatleri bazen pazarlama taktiği olarak kullanılabilmekte ve yeşil boyama (greenwashing) tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu nedenle, seyircilerin bu süreçlere eleştirel yaklaşarak bilinçli kararlar vermesi önemli. Sinema dünyası büyük adımlar atsa da sürdürülebilirlik uygulamalarının şeffaf ve ölçülebilir olması, çevreye duyarlı prodüksiyon süreçlerinin geleceği için kritik bir unsur olarak öne çıkıyor.
Unutmayalım, her film, sadece bir hikaye anlatmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğimize dair bir mesaj da taşır. Bu mesajın sürdürülebilirlik ve umut dolu olmasını sağlayalım.
Comments